5 Haziran 2013 Çarşamba

5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ

1972 yılında İsveç’in Stokholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı'nda alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. O yıldan bu yana tüm dünyada, 5 Haziran Dünya Çevre günü olarak kabul ediliyor, çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Ne yazık ki ülkemizde pek çok konuda olduğu gibi “İklim ve Çevre Adaleti” de yok. Daha geçen hafta İstanbul halkının yaşam alanlarından biri olan Taksim Gezi parkının betonlaşması ve ticarileşmesine karşı çıkanlar polisin şiddetine maruz kaldılar, olaylar tüm ülkeye yayıldı. Birkaç hafta önce Çevresel Etki Değerlendirme(ÇED) zorunluluğunu kaldıran yasa meclisten geçti ve yasalaştı. İktidarın yaşam alanlarımızı daha kolayca talan edebilmesinin yolu açıldı. Bugün, yani tam da 5 Haziran Dünya Çevre Gününde “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı”nın TBMM Genel Kurul gündemine gelmesi bekleniyor. Bu tasarının Genel Kurul’dan geçmesi, doğa yıkımının yasalaşması anlamına gelecektir. Bütün Türkiye, Başbakan Erdoğan’ın Taksim Gezi Parkı’na, alışveriş merkezi inşaatı adı altındaki saldırı kararı nedeniyle ayaklanmış ve Taksim Gezi Parkı’nın ağaçları büyük bir ayaklanmanın sembolü olmuşken, şimdi Türkiye’nin bütün ağaçlarının, derelerinin, kıyılarının, ormanlarının yok edilmesine yasal kılıf uydurulmak isteniyor. Bu yasa tasarısı meclis gündemine alınırsa, bunu bir meydan okuma olarak kabul edeceğiz. Çünkü Gezi Parkı direnişi, aynı zamanda Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı’na ve bütün doğa yıkım projelerine yönelik bir direniştir. Korumayı değil, kullanmayı amaçlayan bir doğa koruma mevzuatı biyolojik soykırıma yol açacaktır. Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı tamamen ve kalıcı olarak geri çekilmelidir. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olarak, tasarı TBMM gündeminden geri çekilinceye kadar konunun takipçisi olacağız. Öte yandan Bursa’ya baktığımızda çevrenin, doğanın talanının kentimizde de büyük bir hızla sürdüğünü görüyoruz. Kiraz ağaçları ile ünlü Kozağaçlı’da termik santral yapılmak istenirken, İnegazi’de çimento fabrikası kurulması için izinlerin alındığı söyleniyor. Yakın zamana kadar balık avlanan, yazın çocukların serinlemek için girdiği, köylülerin tarlalarını suladığı Nilüfer Çayı simsiyah. Halkın en temel hakkı olan su, ticarileştirilerek yok ediliyor. Başköy’de, M.K.Paşa’da sularına sahip çıkan köylüler direniyor. Uludağ, talandan en çok payını alan yerlerden biri. “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasası” çıkarsa, Uludağ tümden elden çıkacak. Tüm canlılar için sürdürülebilir bir yaşam, çevre ve iklim adaletinin sağlanması ile mümkün olacaktır. Bunun sağlanması için de yöre halkının istemediği hiçbir tesisin bir bölgeye kurulmasına izin verilmemelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder